Uyanma vakti!

Hayattaki en temel düşmanımız genelde aynı, üstelik sıkı durun, kendisi içimizde yaşıyor! Belki onu hiç tanımıyordunuz, belki nasıl hissettirdiğini biliyor ama isminden bir haberdiniz. Bu arkadaşın adı, atalet.

Atalet, ne yapman gerektiğini bildiğin halde o koltuktan kalkmamana sebep olan, seni o dipsiz kuyuya çeken psikolojik çukur, o ağır duygu. Bir nevi içindeki şeytan, erteleme güdüsü; yapmadıkça mutsuz olma - mutsuz oldukça yapmama döngüsünün kaynağı.

Kazantzakis'in dediği gibi...

"Ah be zavallı insanoğlu! Dağları hareket ettirebilir, mucizeler yaratabilirsin! Ama sen bok içinde, tembellik ve sadakatsizlik içinde boğulmayı seçiyorsun. İçinde bir tanrı var senin, bir tanrı taşıyorsun da haberin yok! Bunu sadece ölürken anlarsın ama, o zaman çok geç olacak."

Bir süredir insan beyni üzerine okumalar yapıyorum. Son zamanlarda sayısı giderek artan "motivasyon" kitapları yüzünden bu kelimeyle aramız biraz açılsa da, düşünme şeklini beğendiğim 1-2 isim var, devamlı onları okuyorum, yaşamda fark ettiklerini anlamaya çalışıyorum.

Bulduklarım söyleyince pek de yeni bir şey gibi duyulmayan, ama birçoğumuz yapmayarak hayallerini, mutlulukları, zaferlerini ertelemesine sebep olan olgular. Bir defa artık malum, yaşam çok hızlı akıyor, yıllar müthiş bir hızla geçmişte kalıyor. Yaşadığımız her bir an, her bir dakika çok değerli. Ve ölüm, gerçek.

Bazen sırf gri bir hava yüzünden, bazen psikolojik durumlarımızdan, bazen vücudumuzdaki ağrılardan, bir biçimde harekete geçmeye keyfimiz olmayabiliyor. Lakin, Osho'nun dediği gibi "isimlendirmek ölüme yol açıyor" ve siz duygularınıza isim koydukça onlara daha çok inanmaya başlıyorsunuz. Az önce ne güzel bir tabir yazdım, "harekete geçmek". Başlangıçta zor, ama ilk adımı attıktan sonra git gide daha kolay olan ve en sonunda bağımlılık yapacak kadar leziz ve yararlı hale gelen bir fiil.

Ne yapmalı böyle anlarda? Hem zor hem kolay olan bu cevap nedir?
Ataletin farkına var önce. Benim mottom, "yapmamın doğru olduğunu bildiğim hiçbir şeyi ertelememek" temelde. Ne demek bu, eğer "yapmış olsaydım beni mutlu ederdi" dediğin bir şey varsa kendini yakandan tut, kaldır! Atalet bataklık gibidir sayın okur, hareket etmedikçe sen, içeri çeker seni. Hareket edip tutunup çıktıkça, güçsüz bir çamur parçasından ibarettir. Sen çabalayıp çamurdan sıyrıldıkça, masmavi bir gökyüzüyle karşılacaksın ve çıktıkça daha çok çıkmak isteyeceksin. Yeter ki kendi yakandan tutmayı bil ve durma. Alıştığın zaman milyonlarca mutluluk getirecek sana.


Eğer hayatını "Daha çok çabalasaydım nasıl bir hayatım olurdu acaba?" diye merak ve pişmanlık içinde geçirmek istemiyorsan, erteleme. KALK ve YAP. Yap ki olsun... Oldur! Bazı şeyleri beynimizde öyle çok büyütüyoruz ki, ilk baştaki düşüncemizi bile unutup büyüttümüz yargıya inanmaya başlıyoruz. 

Oysa ne kadar iyi olduğun değil, ne kadar iyi olmak istediğin ve bunun için HER BİR GÜN ne yaptığın mevzu. 

Kimse senden daha iyi değil, kartvizitlerinde ne yazıyorsa yazsın, ne kadar paraları olursa olsun, kimse senden daha iyi değil! Sadece büyük ihtimalle tutkuları daha güçlü ve senden daha çok çalışıyorlar. Büyük ihtimalle sen uyurken onlar sabahın erken saatlerini keyifle hayalleri için çalışarak geçiriyorlar.

İçinde bir TANRI var senin, bir Tanrı taşıyorsun... Bile bile, atalet şeytanına yenilip, kendini; Tanrı'nı ret mi edeceksin? Herkesin bir hayali, amacı var. Soru şu ki, sen sabah uyandığında bunun için çaba gösterecek misin?

Bu ders çalışmak olabilir, kalkıp günlerdir bekleyen çamaşırları ütülemek olabilir, tezini bitirmek olabilir, kilo vermek olabilir; yapılıp bitmiş olsaydı seni mutlu edeceğinden, hayatına iyi geleceğinden emin olduğun herhangi bir fiil, veya bunların dışında senin içten içe yapmak için kendini hırpaladığın bir şey olabilir, onu en iyi sen bilirsin.

Dünyada bir sürü insan var; fiziksel olarak birçok engelle yaşamak "zorunda" olan. Senin hiçbir engelin yokken, kendi engelini neden kendin yapıyorsun? Neden hayatını daha çok zorlaştırıyorsun? O koltukta yatıp uyuzlandıkça enerjin daha da çekilecek; bilmedikçe korkmaya devam edeceksin, anlamıyor musun? Neden kendine hiç kimsenin veremeyeceği bir zararı bizzat sen veriyorsun? Yaşam o kadar kısa ki, yukarıdaki yazdığım Kazantzakis sözü gibi bunu ancak imkanın kalmadığında, yaşamının değerini anlayacağın ölüm anında mı kavramak istiyorsun? Kalk ne olur, silkin. Çık biraz yürü, az da olsa hareket etmeye başla her gün, iyi beslen, bol su iç. Düşüncelerini yaz, kendini takip et. Kendini bırakma! Yaşam tüm o hayallerini gerçekleştirmek için senden bir adım atmanı bekliyor sadece.

Biliyorum, ilk adımlar zordur. Ben de yaşadım, yaşıyorum zaman zaman, neredeyse insanların tamamı gibi. Beyin bulunduğu durumu korumaya, seni alıştırmaya ve kendince işini kolaylaştırmaya meyillidir. Yenilikler onun ilgisini çeker, lakin korkutur da. Fakat sen kendinle savaşmayı bilip, atalette olduğunu kabul edersen ve kendini çocuğunmuşsun gibi yakandan tutup "Haydi, harekete geç! Ayağa kalk, yapman gerekeni biliyorsun. 5 yıl sonra bugününe minnet duyacağın bir şeyler yap bugün, akşam yatağına bir gurur gülümsemesiyle gireceksin." demeyi biliyorsan, inan bana başaramayacağın HİÇBİR ŞEY yok. Bebek nasıl öğrendin yürümeyi? Önce emeklemeye başlayıp, yürüyene kadar binlerce kez düşmedin mi? İşte hayattaki her bir gayen için geçerli bu kural; çabala, tekrarla, yere basmanın yeni yollarını bul, keşfettiğin anda üstüne git, düşsen bile gülerek kalk, çok yakında yürüyeceksin. İşin güzeli, yürümeyi öğrenmen sana koşmayı da armağan edecek, bak gör.

Güç almak istediğiniz zamanlarda biyografi okumanızı öneriyorum sizlere. Genelde çok başarılı olmuş insanların -ki bunun illa iş dünyasıyla alakalı olması gerekmiyor- kolay bir hayatları olmadığı, bazen uykuyu unutacak kadar çok çalıştıkları ve bundan müthiş bir keyif aldıkları, kendilerine eziyet ederek değil keyif alarak hayallerine koştukları, heyecanla sabah erkenden uyanıp nasıl hayallerini yaşamak için çaba harcadıkları var bu biyografilerde. 

İzlediğim bir videoda diyordu, "O hayaliniz olan şeyi yaşamayı uykunuzdan daha fazla sevdiğiniz gün, başaracaksınız!" Öylesi bir uyanma ne güzel yakışırdı bu biricik yaşama.


Kaderi, şartları, birilerini suçlamayı bıraktığınız gün, yaşam size yardım etmeye başlayacak. Gerçekten "elinizden geleni" yapmaya başladığınız, en azından buna yaklaştığınız gün evren size el uzatacak; her şeyi o tutku dolu gözlerinizle göreceksiniz artık, fırsatlar yağacak yolunuza, inanın. Tek yapmanız gereken bir yol haritası çıkarmak ve yola çıkmak. İnsan bilmediğinden korkan sayın okur, bilmediği şeyi zor sanar. İşin içine girdikçe kolaylaşır ve keyifli hale gelir her şey. 

Ne zaman bir işi ertelediğinizi hissederseniz, alarm çalsın aklınızda. Kendinizi yakanızdan tutun, kaldırın, işinizin başına bırakıverin. Söz size, beş dakika sonra "İyi ki kalkmışım!" diyecek ve bir sonraki benzer anda çok daha güçlü olacaksınız.

Artık hayallerinizi yaşamayı ertelemeyin... Kendinize verdiğiniz sözleri tutmamanız yalancı bir aşağılık kompleksi yaratır zihninizde. Oysa sizden bir tane daha yok ve Tanrı'dan bir parça ruhunuza eklenmiş, o kadar özelsiniz ki! Yenmeniz gereken ilk şey bizzat kendinizseniz, haydi tutun yakanızdan kaldırın. Mevsim ne olursa olsun, dışarıda keşfedilecek, öğrenilecek, yaşanacak, sevilecek çok şey var. 

Çok mutlu ve başarı size göre neyse, öylesi başarılı olmanız dileğiyle.

Haydi, uyanın.

*


Yorumlar

Popüler Yayınlar