Brüksel'de Yemek: La Vieille Porte

Çikolata kokulu şehir Brüksel'den bir yemek hikayesi anlatacağım sizlere.

Belçika birçok farklı kültürü, barış içerisinde bir arada tutmasıyla çok sevdiğim bir ülke. Elbet bir numara Brugge; fakat Brüksel de nispeten İstanbul'u andıran, içerisinde birçok Türk'ün de yaşadığı, hareketli, kendinizi pek yabancı hissetmeyeceğiniz güzel bir şehir.

3 gün boyunca Brüksel'de geçen değerli bir workshop çalışması içinde, şehrin meşhur galerisi Galerie Du Roi'den geçerek, farklı ülkelerden oluşan alem bir arkadaş grubu ile restoran arayışına girdik.


Galerie Du Roi
Ne ucuz ne pahalı diyebileceğim Brüksel'de, 3 gün kalacağımız için ekstrem bir yemekten ziyade "doymaya" odaklandık doğrusu; bu arayış bizi La Vieille Porte isimli restorana götürdü. Arkadaş grubumuzda Hollandalılar çoğunluktaydı ki kendilerinin eli pek sıkıdır; bir ürün 1 euro daha ucuz diye 1 kilometre öteye yürüyebilirler. Bu ayrıntıyı da göz önünde bulundurursak, bahsettiğim restoranın önünde Türk'e benzeyen bir adam menünün 12 Euro olduğunu söyleyerek ısrarla içeri çekti bizi. Önce bir içki, başlangıç-ana yemek ve tatlı olunca, 12 Euro bize iyi bir fiyat gibi göründü ve içeri girdik. Adam inanılmaz derecede Türk'e benziyordu; sadece görünüş değil, elektrik, el kol hareketleri vesaire... Fakat Morokkoluymuş, veya aşina olduğumuz adıyla Faslı. 


Mekan, dekorasyon çok güzeldi; herkesin çok hoşuna gitti.




Her ne kadar biz "menü paketi" alsak da, şöyle bir baktık fiyatlara. Bizi ısrarla içeri çeken adamdaki şu açık gözlü hava menüye de yansımış az çok, ekstra bir şey almadık.


Ardından içkilerimiz geldi. Tek iyi yanı "soğuk bir şey" olmasıydı; o kadar su katılmış gibiydi ki masadaki herkesi güldürdü bu "içecek". 
Birinci eksi...


Başlangıçlar geldi sonra; ben çorba aldım. Bunun dışında, bir alt fotoğraftaki gibi somon tabağı benzeri birkaç şey de alabiliyordunuz başlangıç için. Çorba güzeldi.



Ana yemeklerin içinde Brüksel'in meşhur lezzeti midye ve klasik etler de vardı. Ben biraz dandik görünüşlü bu tabağı seçtim; lezzeti güzeldi.


Bu da Hollandalı bir bebenin midyesi; bu yemek gelince sofra Zeytinburnu gibi koktu. :(


Ve son olarak, Brüksel'in pek meşhur tatlısı waffle. Bir diğer "açık gözlülük göstergesi" olacak kadar küçük; fakat güzel tatta idi. Türkiye'de yapılan o bin çeşit meyveli sandviç gibi waffle anlayışı Avrupa'da bulunmuyor. İşte, waffle dediğin tek bir tabaka hamur ve üzerine dondurma, krema, pudra şekeri vb. ile servis ediliyor.


Yemeğimiz bittikten sonra, biraz muhabbetin ardından hesap ödemeye geldi sıra; masada 12 kişi falanız. Ardından bu 38-40 yaşlarındaki açık gözlü arkadaş, öyle durup dururken ekşimiş bir yüz ile gelip, hafif sinirlice "Herkes 1 Euro bahşiş verecek." dedi. Sen misin bunu diyeen, kızlar saldırdı adama. :P Yani ben "En başta siz 12 euro demediniz mi? Zorunlu bahşiş ne demek?" dedim, adam işte e ama içtiniz yediniz falan saymaya başladı ekstra bir şey almışız gibi. Sonra Hollandalı kızlar "Sen bizim nereli olduğumuzu bilmiyorsun galiba?!" demeye başladı, gereksiz yere alem bir şekilde gerildi ortalık. Herkes tepki gösterince hızlıca kalktık restorandan, adam da "Mutlu musunuz şimdi?" falan dedi. :D Ne gereksiz bir şeydi yahu. Biz de mutlu olduğumuzu söyledik, sen çok akıllısın dedik, ben bir de sizi bloğumda yazacağım, dedim. :P Buyurun yazdım. Eh, neyse o... İnternetten yorumlara baktım bu arada restoran için, herkes benzer sorunlar yaşamış; yazılanların %90'ı negatif. Vel-hasıl'ı kelam, Rue De Bouchers 34, Brüksel adresinde bulunan bu açık göz kardeşler restorandan uzak durmanız tavsiyesiyle.

Görüşmek üzere,

Melis


Yorumlar

Popüler Yayınlar