Selanik Günlüğü

 
Geçen ayın başında döndüm Selanik'ten. Yine çok güzel günler geçirdim sevdiklerimle, bir de yağmur vardı ki sormayın... Çok seviyorum "ünlü" şehirleri yağmur-telaş altında görmeyi. Önce Hollanda'dan Türkiye'ye, sonra da oradan Yunanistan'a geçtim. Birkaç gün sonra tekrar Amsterdam'a tabii; fakat yine de derin bir nefes almama yetti tüm bunlar. Bugün güzel bir Selanik günlüğü hazırladım. Daha aklımda Selanik çiçek pazarından, sahiline; Selanik akşamlarından ünlü kafelerine kadar birçok yazı hazırlama planı var. Özellikle, perşembe günkü son sınavımdan sonra biraz daha hız vereceğim bakalım. Buyurun şimdi Selanik'e uzanalım tekrar. :)

Hikayeyi en baştan almak lazım; bu defa da Metro Turizm ile gittim. Normalde hep Bayrampaşa'da giderdi otobüs, bu defa Tekirdağ'a doğru olan Selimpaşa Tesisi'nden bindim, ki çok daha rahat oldu benim için. Zira Bayrampaşa'dan çıkana kadar rahat bir saat gidiyor her seferinde. 

Derken, sorunsuz ve o aynı güzel duygularla sarılı sınır geçme merasimine geldiğimizde, 15 liralık yurt dışı çıkış harcını yatırmamıştım. Bunu farkettiğimde akşamdı ve artık bankalar kapanmıştı. Normalde bu ücreti sınırda da ödeyebiliyorsunuz; fakat pasaport sırasından çıkıp o gişeyi bulmak vesaire uzun iş oluyor biraz. Bu arada aklımda bir konu vardı ki, birkaç gün önce bir Avrupa ülkesinde oturma izni olan kişilerin bu harcı ödemesine gerek olmadığını okumuştum. O sıra Hollanda oturma iznim çıkmıştı, fakat bürodan gidip teslim almamıştım henüz. Bu geldi aklıma ve oradaki polislerden birine durumu anlattım. "Ama izniniz var mı şu an?" dedi, henüz almadığımı söyledim ve pasaportumdaki Hollanda vizesinin D tipi olduğunu, yani "oturma izni alacak olan vize" olarak açıklanabileceğini anlattım. Ben bu arada o kadar teknik konulara girdim ki, polis "Gelin siz gelin." dedi, pasaport kontrol gişesine girdi. Üç saniye bir şeyler yaptı pasaportla, tak damgayı bastı, pasaportu uzattı. "Ee, ne oldu şimdi?" dedim, "Ee, çıktın." dedi, ki hala gülüyorum o ana. :) Hayatımdaki en kolay ve enteresan pasaport kontrolü oldu.

Sınır-kontrol işleri bittikten sonra Yunanistan tarafında 2012'de gidişimde durduğumuz mola yerinde durduk, yani Xrisanthidis'de. Alt fotoğrafta Xrisanthidis'ten zeytinyağlarını, meşhur Papadopoulou bisküvilerini ve Yunan baklavalarını görüyorsunuz.


Derken sonunda vardım Selanik'e. Geçen seferki yolcu indirme yeri değişmiş, istasyonun yanında, eskiden bıraktıkları yerde bırakıyorlarmış yine. Neyse, bizimkilerle haberleştik, aldılar beni sabahın bir kör vaktinde, ertesi gün de düğün vardı. O zaten apayrı bir postta olacak. :) 

Sofia mamamın benim için hazırladığı Paskalya yumurtaları...


Yunanistan'ın klasik ekmek çeşitleri...


Kahvaltı için birkaç börek-çörek...



Uyandık, kendimize geldik ve hemen attık kendimizi sokağa. 

Xrisi Eukairia yani "Altın Fırsat" anlamına gelen, Türkiye'deki "Sarı Sayfalar" dengi gazeteler.


Sokaklardan, pek sevdiğim tabelalardan...


Selanik'in kalbi Aristotelous Meydanı'ndaki pek meşhur Electra Palace Oteli...


Mısırcı amca. :) Arkadaki "C", Selanik'in önemli meydanlarına konulmuş bir marketing projesinin parçası.


Aristotelous'tan bir şahane pagoto, yani dondurma. :)


Aristotelous Meydanı'na çok yakın bir pazar var ki, bana Tahtakale'yi hatırlatıyor hep: Baharatlar, baklagiller, neşeli bir gürültü, çarşı-pazar... Aşağıdaki fotoğraf da bu pazardan. Domuz ayakları, öyle bakmayın, çok lezzetli oluyor imiş. :P


Burası ise meşhur eğlence mekanlarıyla ünlü olan Ladadika, ki aklımıza elbet hemen şu şarkı gelecek: https://www.youtube.com/watch?v=86jw8pPubVM


Burada bir mağaza kapısındaki detayı, Selanik otobüslerini ve 1 Mayıs ilanlarını görüyorsunuz.


Alt fotoğrafta, sol üstteki graffiti o kadar büyük ve güzel ki, nasıl yaptıklarına şaşıyor insan. Sağ üstte "Ada" isimli bir Ouzeri, yani meyhane tadında bir kafe ve alt kısımda yine bir tabela görüyorsunuz.


Yunanistan Bankası


İsyankar bebekler için: "Bütün kızlar beni vücudum için istiyor!"


Ve gelelim en güzel kısmınaa... Yemek. :) Alt fotoğrafta gördüğünüz yer pek meşhur; anlamı "Diplomalı çöp şiş." olarak çevrilebilir.


Fiyatlar böyle; şimdi bakınca Hollanda'nın ne kadar pahalı olduğunu daha iyi anlıyorum.


Fiyatlar iyi ve genelde, yemekler oldukça doyurucu. Bir souvlaki ve bir Xoriatiki, yani Yunan Salatası alacağız.


Amerikan servis kağıdı çok hoşumuza gitti, çantamıza attık birini. Her dilden "Afiyet olsun."...


Efendim, bu "İvi". Yunanistan'ın çakma Fanta'sı diyebiliriz veya Yunan Yedigün'ü. Tadı ise gayet güzel...


Burada bir şahane souvlaki; Yunanistan'dakinin tadı hiçbir yerde yok doğrusu.


Ve benim güzel Xoriatiki'm! Feta, zeytin, kekik; her şey o kadar "gerçek" tatta ki, Yunanistan'a gidenler bu salatadan tatmadan dönmemeli.


Bu da insanı eriten fotoğraf. :) Salatanın en güzel yeri...


*

Ve, işte böyle. :) Bin kere de gitsem sıkılmayacağım bir şehir, bir ruh, his Selanik bende. Dilerim sizler de hissedebilmişsinizdir bu güzel şehri, fotoğraflar, kelimeler ile... 

Önümüzdeki günlerde Selanik'ten, Hollanda'dan ve Belçika'dan güzel hikayeler ile yine burada olacağım. Görüşmek üzere, bol sevgi ile...

Melis



Yorumlar

Popüler Yayınlar